27 Haziran 2011 Pazartesi

ölsün tüm böcekler

her şey gece su içmek için kalktığımda başladı. salonumuzun ışığını bi yaktım kocaman bir kara böcek hızla çamaşır makinasının altına ilerledi. (stüdyo daire şeklinde evimiz) çığlık atmaya bile fırsatım olmadı. şoktan. o gece ışıklar açık uyudum. sonra bi müddet görmedik kendisini. lan bi de bu böcekler çok hızlı çoğalıyorlarmış. ay yazarken bile huylanıyorum şu anda. sonra baba evinden döndüğüm gün odamda bulduk kendisini. çığlık çığlığa evde koştururken ben saolsun sevgilim öldürüp attı kendilerini. ertesi sabah tüm evi çamaşır suyuyla baştan aşağıya temizledik.

dün gece yine su içmeye kalktığımda koltuğumuzun üzerinde kardeşini gördüm!!! allahım bi de nasıl öküz gibi büyükler anlatamam. ev arkadaşımı çağırdım. çünkü ben öldüremem :) ama öldürmeye çalışırken nerelere kaçtıysa gözden kayboldu. bugün gidip böcek ilacı aldık. altı ay etkiliymiş. tüllerinize sıkın leke bırakmaz, 6 ay eve sinek girmez diye ekledi adam. akşam sıkın sabah ölülerini temizleyin dedi. ayyy çok fena huylanıyorum. öyle böyle değil. her tarafım kaşınıyo. böcek ilacı aldığımız yerde bi kadın daha vardı. onlarda da varmış aynı böceklerden. hem de onlar da kocamanmış. mevsimli mi bunlar ne yaaa.

böcek dediğin pis evde olur arkadaşım. nerden gelip buldular bizi. yan dairedeki çocuklara atıp duruyorum suçu. onlardan geldi kesin diye. offff kocamanlar yaaa. başparmağım kadar!

hala bi yerleşik düzene geçemedim. aynı evde 3 geceden fazla kalmıyorum şu sıralar. düzenime kavuştuğumda işalla tüm blogları okuyciiim. hoff resmen göçebe oldum. 2 haftada 4 şehir gezdim nerdeyse. yine bi hafta kadar yokum :( normal yaşamayı özledim lan.

26 Haziran 2011 Pazar

mızmızın tekini mimlemişler yememiş içmemiş yazmış hemencik

o kadar çekilmez bi insanım ki 3 gündür. ben bile sıkıldım kendimden. öyle böyle değil ama. çıkamıyorum bu ruh halinden. acayip bir mızmızlık acayip bir iticilik var üzerimde. sevgilime gına getirdim artık. en sonunda bu sabah yine yürüdüğümüz yolda "bacaklarım ağrıyo yeter yürümek istemiyorum" diye mızmızlanırken (ki zaten yürüyüşe çıkmıştık yürümekteki amacımız oydu) patladı yavrucuğum bana "yeter ama susuyorum günlerdir geçer diye, düzelmek falan bilmiyosun, kendine gel ya, dön bi bak, bu ne mızmızlık bu ne şımarıklık, gına geldi cidden, noldu sana" vs şeklinde azarladı bi güzel. ama diyorumya düzelemiyorum. lanetlenmiş gibiyim. regl dönemindeyim o sebepten olsa gerek.

mimlenmişim ben. blogumun ilk mimi kibritçi kıza teşekkürlerimi iletiyorum buradan. mucks. mim konusu etkilendiğimiz kitaplar.

son zamanları saymazsak çok kitap okuyan bi insandım ben. öyle böyle değil yani. ne bulsam okurdum falan. özellikle çocukken. ama öyle acayip etkilendiğim kitaplar yok :/ "bi kitap okudum hayatım değişti" diyemedim yani hiç.

ama çocukken özellikle, heidi'yi okumaya bayılırdım. heidi çocukluğumun en güzel kitabı ve en güzel çizgi filmi ayrıca. defalarca okumuşumdur. ezbere biliyorum diyebilirim bile.
gülten dayıoğlunun "dört kardeştiler" diye bi kitabı vardı, o kitaptan da çok etkilenmiştim okurken, çocukluk işte :))
bi de "konuş benimle angel" vardı, kanser bi kızı anlatıyodu, ondan da bir hayli etkilenmiştim.

ama dediğim gibi sıradan etkilenmeler bunlar. hepsi de çocukkenmiş bak, bi düzgün kitap yok saydıklarımın arasında :)

ben de son yorumcularımdan 3 kişiyi mimliyorum, yanıtlamak isterlerse tabiki.

24 Haziran 2011 Cuma

sensiz geçen onuncu gün blog

yuhannes on gün olmuş yazmayalı. ne güzel geçirdim yahu. sevgilimle deli danalar gibi gezdik. ordan oraya ordan oraya. sonra arkadaşımın nişanına gittim. son olarak evimdeyim. akşam mezuniyet törenim var. kep atıcaz havalara. her ne kadar henüz mezun olamamış olsam da kepimi erkenden atıyorum motivasyon olsun diye :D

şu sıra inanılmaz maddi kriz yaşıyoruz ailecek (aileden kasıt sevgili+ben) bilirsiniz öğrencilik en zengin zamanlardır. hiç kriz yaşanmaz para konusunda. ama asıl dert okul bitince başlıyormuş meğersem. hele de bizim gibi bittiği halde bitmeyen okullardansa. onun da benim de bi ton borcumuz var. nasıl yapcaz nasıl etcez hiç bilmiyorum. umarım kısa sürede hallolur. sanırım dandik de olsa bi iş bulup çalışıcam. :/

geçtiğimiz günlerde ben arkadaşımla buluşucam sevgilim de eve geçicek saçma sapan mağazalara girip çıkıyoruz arkadaşımı beklerken. bi ara yine bi mağaza önündeyiz ben de arkadaşımı arıyorum nerdesin nereye geliyim falan diye. telefonu kapatıp arkamı bi döndüm. sevgilimin elinde boxer, yanında da bi kız, kızın cümle şu "o size dar olabilir bi büyüğünü alın bence" benim gözler nasıl büyüdüyse kıza nasıl bi bakış fırlattıysam kız anında uzaklaştı sevgilim de beni kolumdan sürüyerek çıkardı dışarı.

14 Haziran 2011 Salı

ne yapsam ne yapsam bir hamak alıp sallansam

şu hayatta en son istediğim şey birini kırmak üzmek. ne çekiyorsam da sırf bu sebepten çekiyorum zaten. mesela, oğluşumuz hasta, hastanede yatıyor malesef, annesi ısrarla gel bizimle kal diyor, yapabileceğim hiçbir şey yok, olsa bi dk durmam giderim zaten, bi yandan da okula gitmem gerekiyor, artık tez hocamla konuşup başlamam şart. yazın bitmesi lazım.

diğer taraftan sevgilim ısrarcı, bi gün dahi olsa görüşelim de görüşelim. o olaydan beridir görüşmüyoruz. ben de artık görüşmek istiyorum. yoksa uzaklaşıcam iyice. görüşelim toparlayalım rayına girelim istiyorum.

bir yandan da en yakın arkadaşım nişanlanıyor. nişanı için erken gideceğime söz vermiştim. anca 5 gün önce gidebilcem. daha erken gidemediğim için o da trip atıyor.

off offf! bir sürü doktora gitmem lazım.

yine buradan bi arkadaşım görüşelim görüşelim diye tutturdu.

evdekiler zaten, daha yeni geldin nereye diye ayrı tripteler. herkes ayrı bi tripte. kendimi çok yorgun hissediyorum. haftalardır evde boş oturuyorum. tüm bunlar şu 1 haftaya sığmak zorunda mıydı?

yarın akşam evime geçeyim, sevgilim de gelsin, perşembe göz doktoruna gideyim, tez hocamla görüşeyim, cuma sabahı nişan hazırlığına gideyim diye plan yaptım. kırılanlar üzülenler olacak, oluyor ama yapabileceğim bişi yok yaaa :(:(:(

12 Haziran 2011 Pazar

oy kullanma telaşesi midemi bulandırıyor

şu oy kullanma işlerine bi gıcık oluyorum anlatamam. aslında bi yandan da en keyifli dönemler. komik komik videolar çıkıyo siyasi liderlerle ilgili. ama bunun bokunu o kadar büyük bi ustalıkla çıkartıyo ki insanlar. püskevit vakası mesela. yemin ederim bi ara feysimi dondurmayı düşündüm sırf bu sebepten. abi tamam güldük eğlendik tadında bırakın di mi? yok illa suyunu çıkartıcaklar bi. rahat edemiyo insanlarımız.

bi de oyunu kime kullanacağını bangır bangır yedi düvele duyuran insanlarımız var. banane arkadaşım! banane senin oyundan. kimciysen kimcisin yani. ama yooook illa bi reklamını yapıcak. illa bi tartışmaya girecek zıt düşüncelerle. eskiden siyasi görüşler saklanırdı herkesin görüşü kendineydi. benim babam hala söylemez inatla kime kullandığını. hee biz biliriz tahmin ederiz o ayrı :)

son olarak kendi düşüncelerini benimsetmeye çalışan tipler var bi de! çünkü biz gerizekalıyız kendimiz düşünemiyoruz, onların akıl vermesi lazım. ney nasılmış neler olmuş neler bitmiş bizim haberimiz yok. onun bizim beynimizi yıkaması gerekiyo, kendi düşüncelerini benimsetmesi gerekiyo. inatla ısrarla da anlatır da anlatır. arkadaşım bi sussan da kafamızı sikmesen afedersin ama. nası itici geliyolar bana öyleleri. ne kadar sevdiğim insan olursa olsun tiksiniyorum ya. dün gece mesela çok sevdiğim bi eski arkadaşımdan mesaj geldi. bilmem bilmem ne için bilmem kime oy kullanıyoruz. te allaaam! çok da severdim kendisini. ama tiksindim yeminle.

bizim evde mesela kimse kimseye sormaz sen napcan kime kullancan diye. konusu bile geçmez. herkesin görüşü kendinedir yani.

valla sıkıldım. bitse de nefes alsak. facebook'a girmekten iğrenir hale geldim.

10 Haziran 2011 Cuma

peri kızı olmak isterdim. gerçek bi peri kızı.

güzel insanları çok kıskanıyorum. hani böyle makyaja ihtiyaç duymayan yüzler oluyoya, bebek gibi. ya da gülüşü çok güzel olan insanlar. perikızı gibi kızlar. çok kibar çok nazik. her bir hareketi çok naif.

bunları sevgilime anlatmayı planlarken bir gün, nasıl dalmışsam uzaklara, eliyle saçlarıma dokundu, televizyon izlediğini düşünüyordum, beni izliyormuş,
"hayatımda tanıdığım en naif insansın" dedi.
mutlu oldum gülümsedim ama inanamadım da pek açıkçası.

yüzümü okşadı, "cildin bebek gibi, yüzün pürüzsüz" (haklıydı, tek bir sivilce çıkmadı şu yaşıma kadar, ergenlik döküntüleri dökmedim, regl öncesi çıkan ufak tefekleri saymıyorum)

sonra tekrar saçlarıma dokundu "saçların upuzun, dalgalı, yumuşacık"..

ellerimi öptü sonra "ellerini de çok seviyorum. en çok onları seviyorum."
işte burada mızıldandım.
küçücük benim ellerim!
"olsun küçük olsun, ne güzel işte. keşke gün içindeki hareketlerini videoya çekebilsem de izlesen, ne kadar güzeller sen bişeyler anlatırken"

O bunları anlatırken kendimi çok tuhaf hissettim. Aklımdan geçenleri okumuşçasına kendimi ne kadar çirkin hissettiğimi görmüşçesine güven tazeliyordu. Oysa ağzımdan tek kelime çıkmamıştı bile henüz.

Bu gün saçlarımı boyadı annem. Kızıla! Kınalı gibi oldum. Hiç içime sinmedi. Oysa kızılı herkes çok yakıştırırdı bana. Belki biraz aktığında daha güzel olurlar. Salı günü sevgilimin yanında olucam. Umarım o beğenir.

8 Haziran 2011 Çarşamba

hep plan hep plan

Günlerdir evdeyim, çok fazla sışarıya çıkmıyorum, zaten çok evcimen bi insanımdır. Evde olmayı severim. Evde yalnız olmayı çok daha fazla severim aslında. Planlarımı yaptım önümüzdeki seneye dair. Yazdan başlayarak hem de. İlk olarak bu yazı olabildiğince sevgilimle ve veda etmek zorunda kaldığım öğrenci evimde geçiricem. Hatta yaz okulum bitene kadar buraya dönmemeyi bile düşünüyorum. Çünkü ömrümün geri kalan her dakikasında o evi o evde yaşadıklarımı çok özlicem biliyorum. Sevgilime gelince, o kadar zor bi zamandan geçtik ki, ama diyorum ki güzel şeylerin olması için demek ki bazen gerçekten felaketler gerekiyormuş. Çoğu zaman krizlerim geliyor ama şu an için allah bozmasın çok iyiyiz. Ve bu yaz için bi kaç yere gitme planlarımız var. Umarım gerçekleşirler. Yaz okulu sonrası belediye de 1 aylık stajım var. En kötüsü ramazana denk geliyor olması heralde. Ama yine de mutluyum. Eylüle kadar boş kalmaya vaktim olmayacak diye. Eylülle beraber kpss için çalışmalarımı arttırmayı belli planlar izleyerek çalışmayı düşünüyorum. Bunun dışında burada bi kursa yazılmayı, spora başlamayı ve her sabah yürüyüş yapmayı (buna hemen yarın başlıycam hatta) planlıyorum. Tezimi de aceleye getirmeden rahat rahat yazıcam. Uzatmadan. Hatta sahile inip sahilde yazmayı falan planlıyorum. Umarım çok bunalmadan çok özlemeden bi sene geçiririm. 8 senedir ailemden uzaktaydım ve eve dönmüş olmak benim için o kadar garip ki. Senenin hesaplarsak yalnızca 1,5 ayını ailemle geçirirken önceden, artık bi sene 365 gün beraber olcaz. Hadi hayırlısı bakalım.

Bunalrı neden buraya yazdım bi fikrim yok. Ama bakıp bakıp yarım bıraktığım olursa devam ettirmek istiyorum. O yüzden sanırım.

4 Haziran 2011 Cumartesi

psikolocik sorunlar

Her insanda olduğu kadar sorunlarım var zannediyordum. Son 2 senedir bu sorunlar artmış olmalı ki vücudum garip tepkimelere girdi. İlk olarak yaralar döktüm. Kurdeşen gibi. Yüzüm hariç her yerimde minik sivilce halinde başlayıp büyük yaralara dönüşen şeyler çıktı. Doktora gittim, tahliller vs, sonuç; psikolojik. Stresmiş sebebi. Oldu peki madem dedim içtim ilaçlarımı geçtiler. O sene inanılmaz sıkıcı bir yaz geçirmiştim. Annemle sorunlarımız vardı, anlaşamıyorduk. Sevgilim uzaktaydı, görüşemiyorduk. Okulumu hiç sevmiyordum. Sonra nefes alamama problemi çıktı ortaya. Gittim doktora. Testler, filmler. Sonuç; psikolojik. Stresmiş sebebi. Yine inanılmaz sıkıcı bir seneydi. Kaldığım yurtta sıkılıyordum, çok yakın bi arkadaşımın annesi gözlerimizin önünde eriyerek vefat etmişti. Sonra o da geçer gibi oldu.

Son zamanlarda da aşırı sıkıntılı bi insan oldum. Okulum bitmiyor sıkıntısı, bizimkilere nasıl açıklıycam derdi, sevgilimle olan sorunlar.. Ufacık şeyleri büyütmeye kendime dert edinmeye başladım. An geliyodu, her şey kocaman oluyodu gözümde. Ufacık şeyle öyle bi büyüyodu ki, nefes alamıyodum, uyuyamıyodum, düşünceleri kafamdan atamıyodum. Çok da dangalak şeyleri sorun ediyodum ayrıca. Ya babam ölürse? Ya sevgilim trafik kazası geçirirse? Saçma sapan yani.

En sonunda ellerim de uyuşmaya başlayınca oturduğum yerde -ki bu da stres ve sinirden oluyordu- soluğu psikiyatristte aldım. Anlattım, anlattım, dinledi. Kaygı bilmemnesi varmış, adını bile tam hatırlamıyorum hastalığımın. Sonra ilaç verdi işte. Paxil diye.

3 kez içtim ilacı. 5 gün uyudum. Arada uyanıp 1 saat falan ayık kalıyodum, sonra tekrar uyku. Kafam saman yığını gibi, her tarafım uyuşuk. Berbat bi his. 3 kezden sonra bıraktım içmeyi. Şimdi tekrar başlasam mı diye düşünüyorum. Çünkü tekrar en başa döndüm. Dayanamıyorum artık. Bu salak ruh halinden kurtulmam gerek. Ama internetten araştırdım ettim. Bırakılması en güç ilaçlardanmış. Korkuyorum açıkçası. Doktorum da diğer şehrimde kaldı. 2 hafta sonra ancak gidebilcem. Offf başlasam mı napsaaaam.

3 Haziran 2011 Cuma

gece gece

4 güzel yıldan sonra ailemin yanına döndüm. Ve inanılmaz derecede sıkıcı bir hayat beni bekliyor biliyorum. Okulumun uzamış olmasına sırf bu yüzden seviniyorum. En azından ara ara da olsa kaçabileceğim bir yer var. İş bulmak çalışmak istemiyorum. Oturup kpss'ye çalışmak daha çok işime geliyor. Ama boş durmak da istemiyorum. Çıldırabilirim. Burası küçük bir yer. Artıları olduğu gibi eksileri de çok. Ama küçük yerleri severim. En azından kalabalık yok. Mesela seneye web tasarım kursu açılacakmış. Ona yazılırım. Orda ev hanımı bir sürü arkadaşım da olur. Günlere katılırım hahaha. Oturup kpss'ye hazırlanırım. Sahile gider tezimi yazarım. Geçiririm bi şekilde. Umarımmm. Ama bir evde anneyle yaşamak çok zor. Bi evde iki yetişkin kadının yaşaması çok zor aslında. Düzen çatışmaları yaşanıyor bolca.
Bu aralar o kadar sıkıcıyım ki. Sanırım tüm sene boyunca da böyle sıkıcı olucam. Hadi hayırlısı.

2 Haziran 2011 Perşembe

yağmur

insanlar onun beni ne kadar sevdiğini iddia etseler de onlar bunu her iddia edişinde ben biraz daha kırılıyorum. beni bunca iyi tanıyan adam beni bu kadar üzmemeliydi bence. o gün yaşadığım hayal kırıklığı ömrümce unutamayacağım kadar kötüydü. o yağmurun altında nereye gideceğimi bilmeden sırılsıklam olana kadar sokaktaki koşturmalarım, gözyaşlarımın yağmura karışması, 5senellik her engeli aşmış aşık olduğum telefonumun ıslanarak ölmesi, insanların yağmur altında çaresiz halime acıyarak bakışları.. her şey o kadar kötü ki. her şey berbat. içimdeki öfke kırgınlık nefret dinmeyecek gibi. her gün defalarca özür dilese de olmuyo bitmiyo geçmiyo. olamayacak da. çok zor. kimseye beddua etmek istemesem de yapamıyorum. bana bunu yaşatanlar da yaşasın bu acıyı. durumu abarttığımı iddia edenler var. ben hiçbir şeyi abartmıyorum. ben bunu haketmiyordum. hayatımı bu kadar doğrular içinde yaşamaya çalışırken sevgilimi üzmemeye çabalarken ben bu kadar üzülmeyi haketmiyordum. sadece canım acıyor.