29 Ağustos 2011 Pazartesi

ne yaparsan yap yetmiyor bazen

Yüzsüzlük yapıp doğum günü hediyesi isteyen arkadaşımdan şikayetçiyim. İnsanlara hediye almaktan benim kadar hoşlanan bir başkası daha var mı bilmiyorum. Ama iyi niyetim suistimal edildiğinde kızıyorum işte. Uzun hikaye ama işin sonunda varacağım nokta;

"herkesi kendin gibi iyi zannediyorsun, ama değiller, başkalarına hep fazla iyisin, ama bana gelince değilsin" diyor sevgili..

Gülüyorum. Şu hayatta en sabrettiğim en sevdiğim en iyi niyetimi sömürmesine dahi izin verdiğim insan kendisi. Bana sorsalar "kendimi en yanında en iyi hissetiğim ve tüm iyiliğimin yüzde yetmiş payını ayırdığım insan" derdim.

Ama bazen, ne yaparsan yap yetmiyor bazen..

Çocuklarını uyurken seven ebeveynler varmış" hikayesi çocukluğumdan beri duyduğum bir klişedir. Ne annem ne babam uyurken seven ebeveynlerden olmadılar beni.

Ama ben sevgilimi en çok uyurken seviyorum. En masum halinde. Yüzünü okşuyorum, saçlarıyla oynuyorum kızsa da.

Ve sevgilimin en çok uyurken nefes alıp almadığımı kontrol edişini seviyorum. Biliyor nefes alamamaktan ne kadar çok korktuğumu.

"sabah giderken beni uyandır, ölmemiş olduğumu görmek istiyorum" dediğimde bana delimisin muamelesi yapsa da uyandırıp içimi rahatlatmasını seviyorum.

Gecelerce ona hep aynı hikayelerle ölümden korkuşumu anlatışlarımda bıkmadan dinlemesini, usanmadan aynı telkinlerde bulunmasını seviyorum.

28 Ağustos 2011 Pazar

ben mi abartıyorum yoksa gerçekten bi bokluk mu var kestiremiyorum

Ya ben abartıyorum kıskançlık işini ya da bu kızda gerçekten bir sorun var. Sevgilimin kuzeni olacak bir yaratık var ki hiç iyi elektrik alamıyorum kızdan başından beri. Kadınlar hisseder derler ya, aynen öyle bi his benimki de. Ya çevresinde bi ton kız var sürekli görüştüğü ettiği onlara karşı böyle bir şey hissetmiyorum ama kırk senede bir gördüğü bu amcakızı olacak kızdan hiç hazedemiyorum. Manyak mısın kuzen onlar diyebilirsiniz ama.. bilemiyorum işte.

Bi kere bu kızda acayip bi sevgilim* takıntısı var bunda herkes hemfikir. "ama abisi ya normal" diyip geçiyorlar. Orda durulmalı.

Benimle tanışmak için saçma sapan çocukça garip davranışlarda bulunmuş bir kız bu. Facebookta ekliyiz. Günlerden bir gün ben "sadece dikkat çekmek amacıyla" ilişkisi yok yapıyorum facebookta. Güzel kızımız hemen "çok mutluyum" vari bişiler yazıyor kendi duvarına.. Üç gün sonrasında ilişkisi yoku kaldırıyorum "yine bana mutsuzluk düştü" yazıyor. Hadi rast geldi diyelim..

Günlerden bir gün sevgilimle pikniğe gidiliyor, iki aile beraber, akşamına "hayatımın en güzel günüydü çok mutluyum seni seviyorum" yazılıyor.

Sevgilimin yanıma döndüğü gün "çok özlüyorum" yazılıyor.

Hepsi raslantı olamaz sanırım. Ya da belki raslantı ve ben manyak olduğum için sevgilime yoruyorum.

Ama.. Dün memleketine babannesinin yanına uçtu sevgilim. Bu kızımız da oradaymış. Akşam gezmelerden pek görüşülememiş derken tam sahur vakti kızımız facebookuna "bu kadar güzel gülme sevgili, cenneti gördüm diyorum deli diyorlar" yazmış. ve benim sevgilim çok güzel güler gerçekten! bu sebepten kimseye gülsün istemem! herkes "gülmek çok yakışıyor" falan der.

ya sanırım ben kıskançlıkta çığır açtım... ama hepsi mi raslantı. çok fena ne hissetmem gerektiğini bilemez haldeyim.

26 Ağustos 2011 Cuma

Anlam veremiyorum bazen.

Yüzümü okşayıp, bana doyamadığını söyleyen adam olamaz karşımdaki değil mi? Ne kadar sevse de hep kendini eksik hisseden, kırıldığımda birilerine sebepsiz, eline batmasından korkmayıp toplayan tüm kırıkları ve kalbimi her seferinde eskisinden sağlam hale getiren adam olamaz.

Yanan parmağıma günlerce üzülen adam 3 gün sonra beni bunca kıramaz öyle değil mi? Hala sebebini anlayamadığım bir şey için canımı bunca acıtamaz.

Hassasım belki haddinden fazla, ama şırıngayla içimdeki tüm mutluluk çekilmiş gibi hissettirmemeli bana öyle değil mi?

Yoruldum. Şu 9 saatte bir maden işçisi kadar yoruldum.

20 Ağustos 2011 Cumartesi

liseye başlıyorum seneler sonra :)

evet şaka gibi ama ben liseye başlıyorum. 5 sene sonra yeniden lise. rüya gibi. lise yıllarım hayatımın en güzel zamanları. tabi ki şimdiki asla asla aynısı olamayacak. çünkü bu açıköğretim lisesi.
çocuk gelişimi eğitimi alıp yuvalarda idarecilik yapmayı çok istiyordum. bölüm diplomam yalnız başına yeterli gelmiyordu çünkü. önlisans açıköğretim sosyal hizmet mi okusam diye düşünürken metge'nin bizim burdaki kız meslek lisesinde de olduğunu öğrenip havalara uçtum. üniversite mezunu olmak engel olur zannederken olmadığını öğrendim ve daha da yükseklere uçtum.
sonuç olarak sevdiğim konular üzerine yani tamamen çocuk üzerine 2 senelik eğitim alıp 2 sene sonra -ki 2 seneye gerek kalmadan önümüzdeki sene olacağını düşünüyorum- istediğim işi yapabilcem.
bir üniversite mezunu olarak salı günü liseye kayıt yaptırcam kulağa komik geliyor. gerçi hala son dakika da bir şey çıkacak ve ben boşuna sevinmiş olcam diye korkmuyor değilim.
gidip yeni defterler alayım :p

15 Ağustos 2011 Pazartesi

diş fırçamı kullanmaktan tiksinmeyen bi sevgilim var diye ben tiksiniyorum.

üniversiteye başladığımız sene arkadaşlarla muhabbet ederken ne alaka nasıl alaka nasıl oldu bilmem "sevgilinin diş fırçasıyla dişlerini fırçalar mısın?" diye bi konu oluştu üzerinde konuşuyoruz. ben kendimden eminim, hayır fırçalayamam. sevgilime sordum "fırçalarım nolcak" dedi. bu adam kardeşinin bile bardağından su içmeyen adam. sallıyo tabi yapmaz diye geçiştirdim o vakit.

geçen akşam ben gidip yatmışken tam uykuya dalacakken banyodan bi ses "çığlıııık benim diş fırçam nerde göremiyorum"

ayyy ben bunun fırçasıyla terliklerimin altını fırçalamıştım geçen gün havuz dönüşü! yerine fırça alırım demiştim unutmuşum. kıvırma çabasına girdim.

"sen diş fırçanı getirmedin mi?
- getirmedim tabiki, var burda fırçam neden getireyim.

itiraf etmek zorunda kaldım. ve adam "ya napcam şimdi ben nasıl uyucam" diye biraz mızıldandıktan sonra aldı benim diş fırçamı ve dişlerini fırçaladı! ben izleyemedim bile. kaçtım banyodan.


10 Ağustos 2011 Çarşamba

sevgiliyi kontrol etme yolları part1

yeni yazı dizisine başladım bebişler :p benim gibi eğer tereddütte kaldığınız "acaba kimlerle görüşüyor" diye muallaklar yaşadığınız bi sevgiliniz varsa, kıskancın önde gideni olup ona hiç bişi soramıyorsanız doğru adrestesiniz!

ilk olarak; yeni bir hat almaya ikna edilmelidir sevgili kişisi. ben bu konuda dört ayağımın üstüne düştüm. eski hatlarımız ikimizinde kendi üzerimize değildi. yıllanmış numaralarımızı değiştirmek için bundan iyi fırsat olamazdı. birlikte hat almak için çıktığımızda "numaralarımızın son haneleri art arda olsun bebişimmm" modunda dolanıp girdiğimiz hiç bir telefoncudaki numaraları beğenmediğimi söyeleyerek canından bezdirdim. ve ayrılır ayrılmaz ilk gördüğüm telefoncuya girip 2 tane hat istedim, ikisi de kendi üzerime tabi ki.. böylece onun hattı da benim üzerime olmuş oldu!

ikinci olarak; ayrıntılı fatura isticektim fakat sayfa başına 65 kuruş alındığını öğrenip vazcaydım, internetten şifre alınıp ayrıntılar incelenebiliyormuşmuşmuş. uuu süpermiş! günlerden bir gün sevgili sevgilim duştayken 7048e mesaj atarak (evet vodafone kullanıyoruz) hattına bir internet şifresi atadım. artık güç bendeydiii. ama daha bitmemişti.

son aşama olarak; şarj aletimi ortadan yok edip, şarjım kayıp telefonum kapandı bizimkiler ulaşamazsa merak eder durumu oluşturdum. ve sevgilimin ikinci telefonunu alıp hattımı takarak onu kullandım 2 gün kadar. bu süreçte de tüm numaralarını telefon hafızasına kaydeden sevgilimin bana faydası çoktu. tüm numaraları sim kartıma kopyaladım.

artık ne zaman istersem internet şubeden giriş yapıp kimlerle ne kadar konuşmuş kimlerle ne zaman mesajlaşmış kontrol ediyorum. numaralar da sahipleri de elimde! güç bende artık!

bir buçuk ayda herhangi bi yanlışını yakalamamış olmam yakalamayacağım anlamına gelmez değil mi? öyle tabi.

ne su ne bir lokma ekmek. özlediğim tek şey sigara. bağımlısı olmuşum da haberim yokmuş. ah sigara! bi fırtttçık

1 Ağustos 2011 Pazartesi

yine bize hasret yine bize özlem var.

"aptalsın sen" diye çığlıklar atıyordum. o kadar çok sarsıyordum o kadar çok hırpalıyordum ki, kendimi kendimden korumaya gücüm yoktu.

affettiklerini hazmedemediği anlar oluyor insanın. ben hazmedemediklerimle boğuşurken onun özürler dilemesi bana hiçbir şey ifade etmiyordu. ben kendimi hırpalarken yalnızca seyretmek zorundaydı.

gücüm tükendiğinde ağlamaktan, "kahve suyu koysana" dedim, alışkındı, kendimi yer bitirir yine kollarına koşardım, o bana da bu duruma da alışkındı.

kahve suyu koyduktan sonra kollarımdan tuttu sakince, yüzümü yıkadı banyoya götürüp, banyo kapısında sarıldığında bi posta daha ağlayabileceğimi hesaba katmamıştı. her zamanki gibi o kahveyi içmedim.

o tv izler görünüp pişmanlık duyarken yaptığı geçmiş hatalardan, ben saklandığım göğsünde onu daha fazla korkutmamak adına içimden ağlıyordum bizi düşünerek.

her ilişkide vardır inişler çıkışlar kavgalar sevinçler. bizimkiler fazlaydı. ikimize de fazlaydı. mesafeler bizi yer bitirirken biz birbirimize doyamadığımız her anı yine birbirimize zehir ederek yaşıyorduk bu hayatı. aynı şeyleri hissedişimizden sebepti birbirimize olan anlayışımız. kaç ezan dua etmiştim ağlayarak. kaç kez yalvarmıştım artık uzak kalmayalım diye.

yatağa yattığımızda kendimi yemeyi bırakmış şarkı söylemeye başlamıştım bile. yanında şarkı söyleyebildiğim tek insan. bu haliyle bile özel. oyuna döktük işi, o istedikçe ben değiştirdim. uykuyla uyanıklık arasındayken bile, hala beni dinlerken ona acıdım. her kriz anımda tüm bu dengesizliklerime katlanmak zorunda mıydı?

"yaşatan o, katlanmalı" diyemedim. onu ben seçmiştim. bunları yaşamak istemesem git diyebilme hakkına sahiptim. seçim benimdi, ve yine seçim onundu da aynı zamanda. krizlerimi yatıştırmak istemese "gidiyorum" diyebilirdi, hiç dememişti ki. tüm zorluğuma rağmen tüm hassasiyetime rağmen hala yanımdaydı.

göğsüne sakladım kendimi bir kez daha. nefes alışverişini, kalp atış ritmini dinledim. kokusu benimdi.

son bir sene daha dedim, bir sene daha katlanabilirdim bu uzaklığa, fazlası yorardı, avuttum kendimi bir sene daha diyerek, uyuyakalmışım.

uyandığımda elleri hala belimi kavrar halde yüzünü saçlarıma gömmüştü, bekleyebilirdim, bekleyebilirdik..