20 Eylül 2011 Salı

bu işte bir tuhaflık var

"seni sürekli yanımda istiyorum, ömrümün her dakikasını seninle geçirmek istiyorum, şu anda da yanımda olmanı istiyorum, sana sarılmak istiyorum" diyor sevgili, sonra da "ama bu özlemek mi bilmiyorum, değil bence" diye ekliyor. özlem anlayışını merak ediyorum. günlerdir "neden gittin keşke gitmeseydin gerekirse birlikte eve çıksaydık" diyen başımın etini yiyen adam "seni özledim" dediğimde "ben özledim mi bilmiyorum" diyor.

18 Eylül 2011 Pazar

her şey bu kadar güzel gidemezdi, bilirdim. nazara delicesine inanırken neden her sorana anlatırım ki. evet, bir uyku arası "seni özledim"e gelmeyen cevap beni bunca kıran. sonrasındaki "ben zor özlerim biliyorsun" da tuzu biberi. bazen oturup düşündüğümde, çok sevmek mi yoksa çok sevilmek mi diye, sevmeyi seçiyorum her seferinde. o zaman üzülmek dertlenmek yersiz. sevmek sevilmekten daha zor daha uğraşlı. aklıma gelip beni çıldırtan geçmiş olaylar oluyor bazen, kızıyorum kendime, sen seçtin bunu diyorum, evet ben seçtim, ben sevdim, ben affettim. ama diğer yandan bunu kendime yalnızca ben söyleyebilirim. kimse bana "sen seçtin mızıldanma" diyemez. ben kimseye söylemem çünkü. kimseyi yargılama hakkına sahip değilim. kimse de beni yargılama hakkına sahip değil. bazen bu sebepten sustuklarım oluyor. kimseyi kendi dertlerimle boğmak istemiyorum. çünkü insanlar sadece dinlemiyor, illa yorum yapıyor, iyiliğimi düşünen yorumlar olsa dahi sevdiğim için yargılanmaktan hoşnut değilim. seviyorum ve karını da zararını da görüyor razı geliyorum.

17 Eylül 2011 Cumartesi

o kadar sıkılganim ki bu aralar. içim sıkıntı dolu. oysa ters giden hiçbir şey yok. sevgilimi özledim sadece. hayatım istediğim seyrinde ilerlerken her şey planlarıma uygun devam ederken sadece hayatımdan bi sene daha kaybettiğim için üzülüyorum. ve bu sıra yoğunluktan sebep arkadaşlarımla pek görüşemedim. hoş görüşecek doğru düzgün arkadaşımda yokki burda benim. ama yine de ne bileyim. olsa iyi olurdu heralde. ne çok sevgilimden bahsetmişim ben blogda başka hayatım yokmuş gibi. oysa var başka hayatım. ama şu sıra sadece ona takıntılıyım. uzak kaldık ve kalıcaz da bu sene. bunalıyorum bu sebepten. şu an da boğulmak üzereyim. içimdeki fırtınaları bastırıyorum umarım olmadık bi yer ve zamanda patlak vermez.

14 Eylül 2011 Çarşamba

her ayrılık gözyaşı şimdi bana

El ele yürüdüğümüz sokaklar bize ait değil. Artık.
En güzel anılarımızı barındıran, özgürlüğümüzü haykıran bu şehirde yaşamak için, çabalamaktan söz ediyorsun.
Sevinirim biliyorsun. Ama bilmediğin; Yanımda olduğun sürece her şehir güzel bana.

Varlığın öncekilerden farklı. Bu sefer kısıtlı. Gideceksin.
İşte bu yüzden her ayrılık gözyaşı artık bana.

seni özlüyorum sevgilim bu özlemler bize fazla.

10 Eylül 2011 Cumartesi

yalancının önde gideniyim

okulum bir yıl uzadı ve ben herkese formasyon alıyorum diye yalan söylüyorum. anneme babama bile. bu sene evde nasıl ders çalışıcam bilmiyorum salak değiller o derslerin formasyon dersi olmadığını anlayacaklar. şu ana kadar tam 3 adet severek yapabileceğim hatta bayılacağım işi reddettim. neden? çünkü diplomam yok! insanlara "bu sene dinlenicem, formasyon bitince düşünücem iş" demekten sıkıldım. aslında çalışmayı delicesine istiyorum. uyduruk bi işte bile olsa istiyorum ama uyduruk bi işe girip dikkat çekmekten korkuyorum. "neden bunları istemedin de bunu yapıyosun" diyecekler. of ne zor iş. tezimi yazmadım henüz dedim diplomam yok dedim babama. e yaz o zaman dedi. ekim başı kampa giriyorum. aslında eylülde girmem gerekiyordu ama o kadar doluki haftalarım. ancak eve gelip uyuyorum. çalışmak istiyorum, diplomam yok, para kazanmam lazım, kendi paramı kazanmam lazım, çıldırıyorum. kredi kartı borçlarım var. babamdan para isterken utanıyorum. açıköğretim, açıklise, okul dersleri, kpss hazırlık. bunların hepsini birden yapabilmem için de çalışmamam lazım aslında. sevgilim borçlarımı hallediceni söledi ama of ya. gerçekten kafam çorba ve kimseden akıl alamamak boğazımı sıkıyo sanki.

6 Eylül 2011 Salı

en çok sen yanımdayken huzurlu uyuyormuşum, bunu anlıyorum.

çok üşüdüm.

şimdi kalksam oturduğum yerden yaklaşsam kanepeye sana sokulsam.
"şu haline bak, üşümüşsün yine, yarı çıplak gezersen bu havada olacağı bu tabi" diye söylensen,
kalksan yerinden,
gidip hırka getirsen bana,
çorap getirip giydirsen.
sarılsan.

"havalar sıcak değil, gezme böyle yarıçıplak, hasta olacaksın bak" desen tekrar en yumuşak sesinle.
"boğuluyorum kalın giyinince" desem yine kızsan.
bi daha ve bi daha.

o kadar çok özledim ki seni. cümle kuramayacak kurduklarım dilimi dolayacak kadar çok özledim.

susadım deli gibi.
bu evde susadığımı anlayıp ben söylemeden getirenler yok ki.
bu evde ben sıkıldım diye kanalı değiştirenler yok.

yorgunluktan ölüyorum ve hayal ettiğim tek şey sana sarılarak uyumak.

1 Eylül 2011 Perşembe

sims zamanı çocuklar

Hasta olmaktan yalnızca yanındayken hoşlandığım sevgilim bu gün benden kilometrelerce uzakta uzaklığı fırsat bilip beni hasta halimle bırakıp denize gitmeye karar vermişti ki "hasta olursun inşallah" beddualarımdan tırsıp tırıs tırıs geri döndü.
Lanet öksürük yapıştı yakama bırakmıyor. Komşumuzun bilmiş kızına katlanmak adına çok çaba sarfetsem de, "ara beni dayanamıyorum" mesajları gönderdim bi kaç kişiye. Dönen sevgilim oldu. Ama beyimiz yemekte olduğundan telefonu masaya koydu ve "sen bizi dinle madem" dedi, 23 dakika 8 saniye usanmadan dinledim. Annesinin sesini duydukça içim ezildi. Evet annesinden dahi kıskanıyorum. Ne zaman yenebilcem bu hissi acaba?
Sims beni bekler, uçtum.

29 Ağustos 2011 Pazartesi

ne yaparsan yap yetmiyor bazen

Yüzsüzlük yapıp doğum günü hediyesi isteyen arkadaşımdan şikayetçiyim. İnsanlara hediye almaktan benim kadar hoşlanan bir başkası daha var mı bilmiyorum. Ama iyi niyetim suistimal edildiğinde kızıyorum işte. Uzun hikaye ama işin sonunda varacağım nokta;

"herkesi kendin gibi iyi zannediyorsun, ama değiller, başkalarına hep fazla iyisin, ama bana gelince değilsin" diyor sevgili..

Gülüyorum. Şu hayatta en sabrettiğim en sevdiğim en iyi niyetimi sömürmesine dahi izin verdiğim insan kendisi. Bana sorsalar "kendimi en yanında en iyi hissetiğim ve tüm iyiliğimin yüzde yetmiş payını ayırdığım insan" derdim.

Ama bazen, ne yaparsan yap yetmiyor bazen..

Çocuklarını uyurken seven ebeveynler varmış" hikayesi çocukluğumdan beri duyduğum bir klişedir. Ne annem ne babam uyurken seven ebeveynlerden olmadılar beni.

Ama ben sevgilimi en çok uyurken seviyorum. En masum halinde. Yüzünü okşuyorum, saçlarıyla oynuyorum kızsa da.

Ve sevgilimin en çok uyurken nefes alıp almadığımı kontrol edişini seviyorum. Biliyor nefes alamamaktan ne kadar çok korktuğumu.

"sabah giderken beni uyandır, ölmemiş olduğumu görmek istiyorum" dediğimde bana delimisin muamelesi yapsa da uyandırıp içimi rahatlatmasını seviyorum.

Gecelerce ona hep aynı hikayelerle ölümden korkuşumu anlatışlarımda bıkmadan dinlemesini, usanmadan aynı telkinlerde bulunmasını seviyorum.

28 Ağustos 2011 Pazar

ben mi abartıyorum yoksa gerçekten bi bokluk mu var kestiremiyorum

Ya ben abartıyorum kıskançlık işini ya da bu kızda gerçekten bir sorun var. Sevgilimin kuzeni olacak bir yaratık var ki hiç iyi elektrik alamıyorum kızdan başından beri. Kadınlar hisseder derler ya, aynen öyle bi his benimki de. Ya çevresinde bi ton kız var sürekli görüştüğü ettiği onlara karşı böyle bir şey hissetmiyorum ama kırk senede bir gördüğü bu amcakızı olacak kızdan hiç hazedemiyorum. Manyak mısın kuzen onlar diyebilirsiniz ama.. bilemiyorum işte.

Bi kere bu kızda acayip bi sevgilim* takıntısı var bunda herkes hemfikir. "ama abisi ya normal" diyip geçiyorlar. Orda durulmalı.

Benimle tanışmak için saçma sapan çocukça garip davranışlarda bulunmuş bir kız bu. Facebookta ekliyiz. Günlerden bir gün ben "sadece dikkat çekmek amacıyla" ilişkisi yok yapıyorum facebookta. Güzel kızımız hemen "çok mutluyum" vari bişiler yazıyor kendi duvarına.. Üç gün sonrasında ilişkisi yoku kaldırıyorum "yine bana mutsuzluk düştü" yazıyor. Hadi rast geldi diyelim..

Günlerden bir gün sevgilimle pikniğe gidiliyor, iki aile beraber, akşamına "hayatımın en güzel günüydü çok mutluyum seni seviyorum" yazılıyor.

Sevgilimin yanıma döndüğü gün "çok özlüyorum" yazılıyor.

Hepsi raslantı olamaz sanırım. Ya da belki raslantı ve ben manyak olduğum için sevgilime yoruyorum.

Ama.. Dün memleketine babannesinin yanına uçtu sevgilim. Bu kızımız da oradaymış. Akşam gezmelerden pek görüşülememiş derken tam sahur vakti kızımız facebookuna "bu kadar güzel gülme sevgili, cenneti gördüm diyorum deli diyorlar" yazmış. ve benim sevgilim çok güzel güler gerçekten! bu sebepten kimseye gülsün istemem! herkes "gülmek çok yakışıyor" falan der.

ya sanırım ben kıskançlıkta çığır açtım... ama hepsi mi raslantı. çok fena ne hissetmem gerektiğini bilemez haldeyim.

26 Ağustos 2011 Cuma

Anlam veremiyorum bazen.

Yüzümü okşayıp, bana doyamadığını söyleyen adam olamaz karşımdaki değil mi? Ne kadar sevse de hep kendini eksik hisseden, kırıldığımda birilerine sebepsiz, eline batmasından korkmayıp toplayan tüm kırıkları ve kalbimi her seferinde eskisinden sağlam hale getiren adam olamaz.

Yanan parmağıma günlerce üzülen adam 3 gün sonra beni bunca kıramaz öyle değil mi? Hala sebebini anlayamadığım bir şey için canımı bunca acıtamaz.

Hassasım belki haddinden fazla, ama şırıngayla içimdeki tüm mutluluk çekilmiş gibi hissettirmemeli bana öyle değil mi?

Yoruldum. Şu 9 saatte bir maden işçisi kadar yoruldum.

20 Ağustos 2011 Cumartesi

liseye başlıyorum seneler sonra :)

evet şaka gibi ama ben liseye başlıyorum. 5 sene sonra yeniden lise. rüya gibi. lise yıllarım hayatımın en güzel zamanları. tabi ki şimdiki asla asla aynısı olamayacak. çünkü bu açıköğretim lisesi.
çocuk gelişimi eğitimi alıp yuvalarda idarecilik yapmayı çok istiyordum. bölüm diplomam yalnız başına yeterli gelmiyordu çünkü. önlisans açıköğretim sosyal hizmet mi okusam diye düşünürken metge'nin bizim burdaki kız meslek lisesinde de olduğunu öğrenip havalara uçtum. üniversite mezunu olmak engel olur zannederken olmadığını öğrendim ve daha da yükseklere uçtum.
sonuç olarak sevdiğim konular üzerine yani tamamen çocuk üzerine 2 senelik eğitim alıp 2 sene sonra -ki 2 seneye gerek kalmadan önümüzdeki sene olacağını düşünüyorum- istediğim işi yapabilcem.
bir üniversite mezunu olarak salı günü liseye kayıt yaptırcam kulağa komik geliyor. gerçi hala son dakika da bir şey çıkacak ve ben boşuna sevinmiş olcam diye korkmuyor değilim.
gidip yeni defterler alayım :p

15 Ağustos 2011 Pazartesi

diş fırçamı kullanmaktan tiksinmeyen bi sevgilim var diye ben tiksiniyorum.

üniversiteye başladığımız sene arkadaşlarla muhabbet ederken ne alaka nasıl alaka nasıl oldu bilmem "sevgilinin diş fırçasıyla dişlerini fırçalar mısın?" diye bi konu oluştu üzerinde konuşuyoruz. ben kendimden eminim, hayır fırçalayamam. sevgilime sordum "fırçalarım nolcak" dedi. bu adam kardeşinin bile bardağından su içmeyen adam. sallıyo tabi yapmaz diye geçiştirdim o vakit.

geçen akşam ben gidip yatmışken tam uykuya dalacakken banyodan bi ses "çığlıııık benim diş fırçam nerde göremiyorum"

ayyy ben bunun fırçasıyla terliklerimin altını fırçalamıştım geçen gün havuz dönüşü! yerine fırça alırım demiştim unutmuşum. kıvırma çabasına girdim.

"sen diş fırçanı getirmedin mi?
- getirmedim tabiki, var burda fırçam neden getireyim.

itiraf etmek zorunda kaldım. ve adam "ya napcam şimdi ben nasıl uyucam" diye biraz mızıldandıktan sonra aldı benim diş fırçamı ve dişlerini fırçaladı! ben izleyemedim bile. kaçtım banyodan.


10 Ağustos 2011 Çarşamba

sevgiliyi kontrol etme yolları part1

yeni yazı dizisine başladım bebişler :p benim gibi eğer tereddütte kaldığınız "acaba kimlerle görüşüyor" diye muallaklar yaşadığınız bi sevgiliniz varsa, kıskancın önde gideni olup ona hiç bişi soramıyorsanız doğru adrestesiniz!

ilk olarak; yeni bir hat almaya ikna edilmelidir sevgili kişisi. ben bu konuda dört ayağımın üstüne düştüm. eski hatlarımız ikimizinde kendi üzerimize değildi. yıllanmış numaralarımızı değiştirmek için bundan iyi fırsat olamazdı. birlikte hat almak için çıktığımızda "numaralarımızın son haneleri art arda olsun bebişimmm" modunda dolanıp girdiğimiz hiç bir telefoncudaki numaraları beğenmediğimi söyeleyerek canından bezdirdim. ve ayrılır ayrılmaz ilk gördüğüm telefoncuya girip 2 tane hat istedim, ikisi de kendi üzerime tabi ki.. böylece onun hattı da benim üzerime olmuş oldu!

ikinci olarak; ayrıntılı fatura isticektim fakat sayfa başına 65 kuruş alındığını öğrenip vazcaydım, internetten şifre alınıp ayrıntılar incelenebiliyormuşmuşmuş. uuu süpermiş! günlerden bir gün sevgili sevgilim duştayken 7048e mesaj atarak (evet vodafone kullanıyoruz) hattına bir internet şifresi atadım. artık güç bendeydiii. ama daha bitmemişti.

son aşama olarak; şarj aletimi ortadan yok edip, şarjım kayıp telefonum kapandı bizimkiler ulaşamazsa merak eder durumu oluşturdum. ve sevgilimin ikinci telefonunu alıp hattımı takarak onu kullandım 2 gün kadar. bu süreçte de tüm numaralarını telefon hafızasına kaydeden sevgilimin bana faydası çoktu. tüm numaraları sim kartıma kopyaladım.

artık ne zaman istersem internet şubeden giriş yapıp kimlerle ne kadar konuşmuş kimlerle ne zaman mesajlaşmış kontrol ediyorum. numaralar da sahipleri de elimde! güç bende artık!

bir buçuk ayda herhangi bi yanlışını yakalamamış olmam yakalamayacağım anlamına gelmez değil mi? öyle tabi.

ne su ne bir lokma ekmek. özlediğim tek şey sigara. bağımlısı olmuşum da haberim yokmuş. ah sigara! bi fırtttçık

1 Ağustos 2011 Pazartesi

yine bize hasret yine bize özlem var.

"aptalsın sen" diye çığlıklar atıyordum. o kadar çok sarsıyordum o kadar çok hırpalıyordum ki, kendimi kendimden korumaya gücüm yoktu.

affettiklerini hazmedemediği anlar oluyor insanın. ben hazmedemediklerimle boğuşurken onun özürler dilemesi bana hiçbir şey ifade etmiyordu. ben kendimi hırpalarken yalnızca seyretmek zorundaydı.

gücüm tükendiğinde ağlamaktan, "kahve suyu koysana" dedim, alışkındı, kendimi yer bitirir yine kollarına koşardım, o bana da bu duruma da alışkındı.

kahve suyu koyduktan sonra kollarımdan tuttu sakince, yüzümü yıkadı banyoya götürüp, banyo kapısında sarıldığında bi posta daha ağlayabileceğimi hesaba katmamıştı. her zamanki gibi o kahveyi içmedim.

o tv izler görünüp pişmanlık duyarken yaptığı geçmiş hatalardan, ben saklandığım göğsünde onu daha fazla korkutmamak adına içimden ağlıyordum bizi düşünerek.

her ilişkide vardır inişler çıkışlar kavgalar sevinçler. bizimkiler fazlaydı. ikimize de fazlaydı. mesafeler bizi yer bitirirken biz birbirimize doyamadığımız her anı yine birbirimize zehir ederek yaşıyorduk bu hayatı. aynı şeyleri hissedişimizden sebepti birbirimize olan anlayışımız. kaç ezan dua etmiştim ağlayarak. kaç kez yalvarmıştım artık uzak kalmayalım diye.

yatağa yattığımızda kendimi yemeyi bırakmış şarkı söylemeye başlamıştım bile. yanında şarkı söyleyebildiğim tek insan. bu haliyle bile özel. oyuna döktük işi, o istedikçe ben değiştirdim. uykuyla uyanıklık arasındayken bile, hala beni dinlerken ona acıdım. her kriz anımda tüm bu dengesizliklerime katlanmak zorunda mıydı?

"yaşatan o, katlanmalı" diyemedim. onu ben seçmiştim. bunları yaşamak istemesem git diyebilme hakkına sahiptim. seçim benimdi, ve yine seçim onundu da aynı zamanda. krizlerimi yatıştırmak istemese "gidiyorum" diyebilirdi, hiç dememişti ki. tüm zorluğuma rağmen tüm hassasiyetime rağmen hala yanımdaydı.

göğsüne sakladım kendimi bir kez daha. nefes alışverişini, kalp atış ritmini dinledim. kokusu benimdi.

son bir sene daha dedim, bir sene daha katlanabilirdim bu uzaklığa, fazlası yorardı, avuttum kendimi bir sene daha diyerek, uyuyakalmışım.

uyandığımda elleri hala belimi kavrar halde yüzünü saçlarıma gömmüştü, bekleyebilirdim, bekleyebilirdik..

30 Temmuz 2011 Cumartesi

tatile ihtiyacım vaaaaarrrr

gece gece içimde anlamsız bir sıkıntı. sebebi var mı diye düşünüyorum, yok aslında. yani yok gibi. bilmiyorum. çok fena bi yerlere gidesim var sadece. sevgilimin maddi açıdan rahatlamasını bekliyoruz. sanırım eylülü bulacak gidişlerimiz. gidebilirsek tabi. ama buna o kadar çok ihtiyacım var ki. özellikle şimdi olsaydı keşke. her gün bi ton insandan bi ton sorun dinliyorum. sihirli bi değneğim olsaydı eğer ve sınırlı dilek hakkım olsaydı yemin ederim tekini kendime kullanmazdım. önce o insanların sorunlarına çözüm olurdum ki en azından kafam rahat olabilsin. onları düşünmekten kendime vakit ayıramıyorum. ailemin her bireyinin ayrı bi sorunu var. annem babamdan bahsetmiyorum. sülalem olan ailem. hepsini annemin dinlemesi, annemin kaldıramayıp benimle paylaşması benim de bunları sıkıntı yapmam. keşke herkes çok mutlu olsa. onların sorunları yüzünden ben yoruldum. günde en az 20 şer dakikadan 5 kişiyle konuşuyodum bi ara. eve geldim durum daha berbat. annem üzülüyor ben onu teselli etmeye çalışırken daha çok boğuluyorum. işte sırf bu yüzden alıp başımı bi yerlere gitmek istiyorum. telefonumu kapatmak. her şeyden herkesten uzak. kafamı dinlemek. akşama kadar açık havada yatıp kitap okuyacak olsam dahi istiyorum. error veriyorum. ihtiyacım vaaaarrrr. birisi hayrına masraflarımı karşılasa da gidip kafa dinlesem :D:D

28 Temmuz 2011 Perşembe

çok kızsal bi yazı bu

sevgili : naptın sen bacaklarını jiletledin mi?

anlamamazlıktan gelmeye çalışır bir ifadeyle ben;
- ne demek yani o?

sevgili : tüylerinden kurtulmak için diyorum?
(ne kibar adam benim kıllarıma tüy diyo hala)

- nerden çıktı?

* baksana bacaklarının haline. kesmişsin bi de tüyden kurtulcam diye.

- tamam pes ya iki seferdir jilet kullandım.

* salak mısın neden? daha gür çıksınlar diye mi?

şu salak muhabbet sonrasında kararım kesin. bu sene lazere gidilecek ve ömür boyu kurtulanacak bu tüylerden (?) !!

napim ama baktım jilet kolay işmiş cırt cırt. ama o 2 sefercik denilen sürede bacaklarım berbat bi hal aldı o ayrı mevzu. çok utandım.

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Canım sevgilim;
çok fazla sevgi sözcüğü kullanmasam da bazen ağzımdan kaçıyor, "hayatım" diyorum sana. sen üzerinde durmuyorsun. oysa ki ufacık bir kelime anlatıyor kapladığın yeri. "hayatım" sana ait. aldığım her nefesi verirken sen varsın içimde bir yerlerde. bazen aşkınla bazen öfkenle bazense sadece varlığınla. sana anlatsam şimdi bunları böyle uzun uzun, "yine tuttu gevezeliğin" dersin bilirim. çok mu gevezeyim sevgilim? oysa sessizliğimden yakınan insanlar tanıdım. azıcık sesim değişse anlatırken, "şımardın yine sen" dersin, oysa ben yalnızca sana şımarırım bilirsin.
aslında sana anlatmak istediğim yine içimde yanardağlar harekette. yine isimler yankılanıyor kafamın içinde bi yerlerde. saçlarını yolmak istiyorum senin. sonra kıyamıyorum yine sana.
benim değerimi bilmelisin. bizi senelerdir tanıyan arkadaşlarım "onu hala sevdiğine emin misin" diye soruyorlar bana.. bazen seviyormuşum gibi geliyor bazen sevmiyormuşum gibi. ama şu hayatta sadece senin mutlu olmanı istediğimi biliyorum. o kadar garip ki. sen mutlu ol diye sevmediğim halde yanında kalabilirmişim gibi. bunları söylesem birilerine "hasta" derler bilirim. ama ben böyle hissediyorum gerçekten. takıntı belki bu. ama ben seni mutlu etmek için varmışım gibi hissediyorum. mutlu ol diye ayın şeklini kareye bile çevirebilirmişim gibi. anlamazsın beni bilirim. anlama zaten. anlarsan korkarsın. korkarsan kaçarsın. kaçarsan mutlu edemem ki seni. saçmalıyorum. evet. seni çok öpüyorum.

20 Temmuz 2011 Çarşamba

örnek öğrenciyim o yea

lise hayatımı anlata anlata bitiremem. çok güzel zamanlardı. ama gecenin bi yarısı aklıma gelip beni gülme krizine sokan ve delimiyimya dedirten bişi yazmak istedim.

son sınıftayım. okulda fazlasıyla popüler ve fazlası düşman sahibi bi insanım :D düşman demek de komik oldu. çekemeyen diyelim. bi kere hocalarımın hepsiyle kanka modundayım. son sınıfın başında tüm öğretmenlere boyunlarına asmaları için kimlik kartı dağıtıldı. artık her öğretmen boynunda yada yakasında kimlik kartıyla dolaşıyo. isimleri ve branşları yazan. ben de nasıl bi salaksam gittim o kimlik kartının aynısını oluşturup bilgisayarda, çıktısını aldım. kırtasiyeden -ne denir ona bilemedim şuanda ama kapıdı içine yerleştirip boynuma asacağım şeyi de- aldım. ismim sooyismim yazıyo altında da örneköğrenci. bununla dolşaıyorum okulda. hocalar falan görüp gülüyo. ama neden böyle bişi yaptım şuan bile mana veremiyorum. derdim dikkat çekmek olsa gerek. ergenim ne de olsa :p bi gün dersten tam çıktık kızın teki kötü bakışlar atarak sınıfımızın kapısından bana seslendi müdür seni çağırıyo diye. ama nası kötü bakışlar atıyo. noldulan dedim. kötü bakış attıracak nolmuş olabilir. girdim odayı "hayırdır yeaaa" modunda :p gel karşıma dedi, geçtim, bakiim yaka kartına dedi, gösterdim. bi gülmeye başladı. normal gülmüyo ama. şimdi gözümün önüne geldikçe gülüyorum bak. "kızım sen napıyosun ya tüm okulu topladın başıma" dedi. meğersem benim o kartla gezdiğimi görenler gidip gidip şikayet ediyomuş, kim seçti onu örnek öğrenci, neden o şeklinde. canım örtmenim ya bak gülüşümüz hala gözümün önünde.

18 Temmuz 2011 Pazartesi

insan sevgiye doyumsuz. ya da ben o türlerdenim. az önce düşündüm de ne zaman deprem olsa mesela, sevgilim direkt beni arıyor. bense hemen ailemi aramak için koşuyorum telefona. ama yok yani ailemle konuşmadan onu aramak aklıma bile gelmez. annemin babamın sesini duymazsam onu hatrıma getiremem bile. ama o. benim sesimi duymadan gözü hiç bi şeyi görmez. ne tuhaf. iyi mi kötü mü kararsızım :/

15 Temmuz 2011 Cuma

kendimle kalmak istiyorum

bazen özgür olmayı çok özlüyorum. çoğu insana göre özgürüm ama kastettiğim bu değil. hiç kimseyi düşünmek zorunda kalmamak sadece kendim için yaşamak istiyorum. mümkün değil ki. hayatımın her dakikasında ailem sevgilim hep var. yanımda olmasalar da aklımdalar. bunu bazen istemiyorum. kafamı dinlemek istiyorum. alıp başımı gitmek istiyorum. sıkılıyorum. çok sıkılıyorum bazen. sevgilimi düşünüyorum şu anda mesela. belki de onu zannettiğim kadar çok sevmiyorum. bilemiyorum. vazgeçemiyor oluşum alışkanlıktan mı çözemiyorum. an geliyo sevmeye doyamıyorum. bazen de böyle uzaklaşıyorum. o anlarda beni aramasın sormasın istiyorum. uzak dursun bi müddet. kafamı dinleyeyim. ama mümkün değil. görüşmediğimiz süre en çok 2 saat sanırım. biraz kendimle kalabilsem keşke. biraz kendimle başbaşa kahve sigara içebilsem. mümkün değil ki. olmuyo. 3 gün bile olsa..

14 Temmuz 2011 Perşembe

yanıyorum söndürelim mi

üç sene sonra havuza girebilmiş bi insan olarak nası mutluysam ne güneş kremi ne bişi sürmeden güneşlendim yüzdüm eğlencenin dibine vurdum. ama acısı fena çıkıyo. straplez bile giyemeyecek haldeyim şu an. tüm vücudum kıpkırmızı. mal gibi oturuyorum bi yere değemiyorum. dün gece yoğurt mu sürmedik salatalık mı sürmedik elma sirkesi zeytinyağı. ı-ıh hiç bişi fayda etmiyo. yarına geçer dedim sabahı uyku uyanıklık arası zor ettim. bugün daha kötü. hay ben kafama tüküriim e mi. güneş kremi kullanmamak nası fikirdir olum! "yanıyorum söndürelim mi? çıktı ateşim indirelim mi?" modundayım. tüm vücudum ateş gibi yanıyor. en dangalak kısmı ise bu burnum! palyaçodan farksız. dışarı çıkarken bile 30 faktör yüz kremi süren ben dün mal gibi yüzüme de bi bok sürmedim. hakettim bence de. müstehak bana. ay hem kaşınıyorum hem her bi tarafım acıyo hem de yanıyorum. allaaaam diğer tarafta yancaklarımıza say. amin.

11 Temmuz 2011 Pazartesi

kadın sigarası renkli paket olur


isterdim ki herkes çok mutlu olsun. kimse eşiyle ailesiyle sorunlar yaşamasın. her çocuk özel hissetsin kendini. anne baba kavgası bilmeden sorun sıkıntı görmeden büyüsün. herkes sorumluluğunu bilip sorumlu olduklarını üzmesin. hayat o kadar zor ki, bir o kadar da kısa ki. kimseyi üzmeye değmez. ah bir de anlasa insanlar. huzurlu günlerim sevdiğim insanların huzursuzluklarıyla doldu. zor zamanlar. allah yardımcıları yardımcımız olsun.

bi yandan da dönüp baktığımda ne şanslı bi insan olduğumu farkediyorum. ne olursa olsun her sıkıntımı anlayabilen bi insana sahibim. anlatmayı ne kadar sevmese de her şeyini bana anlatabilen bi insan. dilerim böyle sürsün. tadımız hiç bozulmasın. aslında hiç aşk böcüğü bi insan değilim. ama bu ara olumlu yönleri görmeye çalışıyorum. çabalıyorum.

ve bir de geçen akşam sıkıntıdan sigara paketlerini boyadım ojelerimle. manyak mıyım ne. pek güzel de olmadılar. ama olsun kadın sigarası oldukları belli :p


blog yorum işine hala çözüm bulamadım. sinirlerim tepemde. yorumlarım gitmiyo yaaaa! ay sinir oldum çok fena.

9 Temmuz 2011 Cumartesi

ilişki denen meret karakterime ters

Karakterime çok ters bi ilişkide olduğumu her zaman söylerim. İnanılmaz derecede özgürlük düşkünü savunucusu, başınabuyruk bi insanın böyle bi adamla olması cidden çok zor. Yani ben böyle bi adam diyorum ama sevgilimi nasıl anlatabilirim hiç bilmiyorum. Kıskançlıkta çığır açmış bi insan kendisi. Çok zor çok çok zor bi insan. Ben de kıskanç bi insan olduğum için anlayışla karşılabiliyorum sanırım her hareketini.

Ama dediğim gibi karakterime çok zor bi ilişki bu. Yani aslında bu ilişki demek de saçma. Uzun süreli ilişki ters karakterime net olarak. Çünkü ben şıpsevdi bi insan olmalıymışım gibi. Daldan dala. Bi onunla bi bununla gezmeliymişim gibi. Bazen ilişkilerin başlangıç dönemlerindeki o oynaşmalara inanılmaz özlem duyuyorum. Gizli saklı bakışmalar, oynaşmalar falan oluyo ya. Acayip özeniyorum yani. Böyle şeyler yaşamayalı çok uzun zaman oldu çünkü. Bazen benim salak sevgilim "hadi gel oyun oynayalım, ilk kez tanışıyomuşuz gibi yapalım" gibisinden dangalak önerilerde bulunuyo. Ama yemiyo tabi, olmuyo yani, yerini tutmuyo ahaha :D

Sevgilime de söylüyorum, senin için karakterimden ödün veriyorum resmen diye. "olması gereken bu" diyo ya o zaman iyice çıldırıyorum.

Bazen o özgür olduğum zamanları özlüyorum ki artık o zamanlar çocukluğuma tekabül ediyo. Ama olsun. Her uzun ilişkide oluyodur böyle şeyler diyerek kendimi avutuyorum. Oluyodur di mi? Oluyodur inşallah da sorun ben de değildir.

7 Temmuz 2011 Perşembe

şu cahile bi yardım piliiiiizzzz

ya benim yorumlarım neden spam olarak gidiyor yahu? bi ton insan yorumlarımı görüp yayınlamıyor bile. ama neden neden neden :( bilen varsa bi yardım ediversin yahu.

5 Temmuz 2011 Salı

adam gibi bölümlerde okuyun olum

Şu an çok tatlı bi terasta salıncakta sallanırken rüzgar eşliğinde yazıyorum bu satırları. Evet yine bi yerlerdeyim, yine evimde değilim. Parfüm olayını her zamanki gibi abartmış olmalıyım midemi bulandırıyor şu anda kokusu. Hayatım kendi seyrine dönüp tüm şu yoğunluklar bittiğinde neler olacak merak ediyorum. Umarım çok sıkılmam. Dün bi iş görüşmesine gittim ilk defa. Aslında çalışma niyetinde değilim. Ama duyunca hadi gideyim de bizimkilerin yanında kalmaktansa yine yerimde kalayım dedim. Gitmez olaydım. Sadaka verir gibi maaş teklif ediyor. "ayyy o benim kuaför masrafımı karşılamaz ayol" demek istedim zengin züppeler gibi. Ama diyemedim tabiki de. İyi madem haber bekliyorum dedim ve çıktım. Ama geri dönseler bile kabul edicemi zannetmiyorum. Kiramı bile karşılamaz o ücret benim. Bunu okuyan liseli kardeşlerim adam gibi çalışın doğru düzgün bölümlerde okuyun biz yaptık siz etmeyin. Öptüm byes. Şimdi dana kadar bir albeni yicem. yüzde elli daha fazlaymış. ama ye ye bitmez bu yüzyıl.

27 Haziran 2011 Pazartesi

ölsün tüm böcekler

her şey gece su içmek için kalktığımda başladı. salonumuzun ışığını bi yaktım kocaman bir kara böcek hızla çamaşır makinasının altına ilerledi. (stüdyo daire şeklinde evimiz) çığlık atmaya bile fırsatım olmadı. şoktan. o gece ışıklar açık uyudum. sonra bi müddet görmedik kendisini. lan bi de bu böcekler çok hızlı çoğalıyorlarmış. ay yazarken bile huylanıyorum şu anda. sonra baba evinden döndüğüm gün odamda bulduk kendisini. çığlık çığlığa evde koştururken ben saolsun sevgilim öldürüp attı kendilerini. ertesi sabah tüm evi çamaşır suyuyla baştan aşağıya temizledik.

dün gece yine su içmeye kalktığımda koltuğumuzun üzerinde kardeşini gördüm!!! allahım bi de nasıl öküz gibi büyükler anlatamam. ev arkadaşımı çağırdım. çünkü ben öldüremem :) ama öldürmeye çalışırken nerelere kaçtıysa gözden kayboldu. bugün gidip böcek ilacı aldık. altı ay etkiliymiş. tüllerinize sıkın leke bırakmaz, 6 ay eve sinek girmez diye ekledi adam. akşam sıkın sabah ölülerini temizleyin dedi. ayyy çok fena huylanıyorum. öyle böyle değil. her tarafım kaşınıyo. böcek ilacı aldığımız yerde bi kadın daha vardı. onlarda da varmış aynı böceklerden. hem de onlar da kocamanmış. mevsimli mi bunlar ne yaaa.

böcek dediğin pis evde olur arkadaşım. nerden gelip buldular bizi. yan dairedeki çocuklara atıp duruyorum suçu. onlardan geldi kesin diye. offff kocamanlar yaaa. başparmağım kadar!

hala bi yerleşik düzene geçemedim. aynı evde 3 geceden fazla kalmıyorum şu sıralar. düzenime kavuştuğumda işalla tüm blogları okuyciiim. hoff resmen göçebe oldum. 2 haftada 4 şehir gezdim nerdeyse. yine bi hafta kadar yokum :( normal yaşamayı özledim lan.

26 Haziran 2011 Pazar

mızmızın tekini mimlemişler yememiş içmemiş yazmış hemencik

o kadar çekilmez bi insanım ki 3 gündür. ben bile sıkıldım kendimden. öyle böyle değil ama. çıkamıyorum bu ruh halinden. acayip bir mızmızlık acayip bir iticilik var üzerimde. sevgilime gına getirdim artık. en sonunda bu sabah yine yürüdüğümüz yolda "bacaklarım ağrıyo yeter yürümek istemiyorum" diye mızmızlanırken (ki zaten yürüyüşe çıkmıştık yürümekteki amacımız oydu) patladı yavrucuğum bana "yeter ama susuyorum günlerdir geçer diye, düzelmek falan bilmiyosun, kendine gel ya, dön bi bak, bu ne mızmızlık bu ne şımarıklık, gına geldi cidden, noldu sana" vs şeklinde azarladı bi güzel. ama diyorumya düzelemiyorum. lanetlenmiş gibiyim. regl dönemindeyim o sebepten olsa gerek.

mimlenmişim ben. blogumun ilk mimi kibritçi kıza teşekkürlerimi iletiyorum buradan. mucks. mim konusu etkilendiğimiz kitaplar.

son zamanları saymazsak çok kitap okuyan bi insandım ben. öyle böyle değil yani. ne bulsam okurdum falan. özellikle çocukken. ama öyle acayip etkilendiğim kitaplar yok :/ "bi kitap okudum hayatım değişti" diyemedim yani hiç.

ama çocukken özellikle, heidi'yi okumaya bayılırdım. heidi çocukluğumun en güzel kitabı ve en güzel çizgi filmi ayrıca. defalarca okumuşumdur. ezbere biliyorum diyebilirim bile.
gülten dayıoğlunun "dört kardeştiler" diye bi kitabı vardı, o kitaptan da çok etkilenmiştim okurken, çocukluk işte :))
bi de "konuş benimle angel" vardı, kanser bi kızı anlatıyodu, ondan da bir hayli etkilenmiştim.

ama dediğim gibi sıradan etkilenmeler bunlar. hepsi de çocukkenmiş bak, bi düzgün kitap yok saydıklarımın arasında :)

ben de son yorumcularımdan 3 kişiyi mimliyorum, yanıtlamak isterlerse tabiki.

24 Haziran 2011 Cuma

sensiz geçen onuncu gün blog

yuhannes on gün olmuş yazmayalı. ne güzel geçirdim yahu. sevgilimle deli danalar gibi gezdik. ordan oraya ordan oraya. sonra arkadaşımın nişanına gittim. son olarak evimdeyim. akşam mezuniyet törenim var. kep atıcaz havalara. her ne kadar henüz mezun olamamış olsam da kepimi erkenden atıyorum motivasyon olsun diye :D

şu sıra inanılmaz maddi kriz yaşıyoruz ailecek (aileden kasıt sevgili+ben) bilirsiniz öğrencilik en zengin zamanlardır. hiç kriz yaşanmaz para konusunda. ama asıl dert okul bitince başlıyormuş meğersem. hele de bizim gibi bittiği halde bitmeyen okullardansa. onun da benim de bi ton borcumuz var. nasıl yapcaz nasıl etcez hiç bilmiyorum. umarım kısa sürede hallolur. sanırım dandik de olsa bi iş bulup çalışıcam. :/

geçtiğimiz günlerde ben arkadaşımla buluşucam sevgilim de eve geçicek saçma sapan mağazalara girip çıkıyoruz arkadaşımı beklerken. bi ara yine bi mağaza önündeyiz ben de arkadaşımı arıyorum nerdesin nereye geliyim falan diye. telefonu kapatıp arkamı bi döndüm. sevgilimin elinde boxer, yanında da bi kız, kızın cümle şu "o size dar olabilir bi büyüğünü alın bence" benim gözler nasıl büyüdüyse kıza nasıl bi bakış fırlattıysam kız anında uzaklaştı sevgilim de beni kolumdan sürüyerek çıkardı dışarı.

14 Haziran 2011 Salı

ne yapsam ne yapsam bir hamak alıp sallansam

şu hayatta en son istediğim şey birini kırmak üzmek. ne çekiyorsam da sırf bu sebepten çekiyorum zaten. mesela, oğluşumuz hasta, hastanede yatıyor malesef, annesi ısrarla gel bizimle kal diyor, yapabileceğim hiçbir şey yok, olsa bi dk durmam giderim zaten, bi yandan da okula gitmem gerekiyor, artık tez hocamla konuşup başlamam şart. yazın bitmesi lazım.

diğer taraftan sevgilim ısrarcı, bi gün dahi olsa görüşelim de görüşelim. o olaydan beridir görüşmüyoruz. ben de artık görüşmek istiyorum. yoksa uzaklaşıcam iyice. görüşelim toparlayalım rayına girelim istiyorum.

bir yandan da en yakın arkadaşım nişanlanıyor. nişanı için erken gideceğime söz vermiştim. anca 5 gün önce gidebilcem. daha erken gidemediğim için o da trip atıyor.

off offf! bir sürü doktora gitmem lazım.

yine buradan bi arkadaşım görüşelim görüşelim diye tutturdu.

evdekiler zaten, daha yeni geldin nereye diye ayrı tripteler. herkes ayrı bi tripte. kendimi çok yorgun hissediyorum. haftalardır evde boş oturuyorum. tüm bunlar şu 1 haftaya sığmak zorunda mıydı?

yarın akşam evime geçeyim, sevgilim de gelsin, perşembe göz doktoruna gideyim, tez hocamla görüşeyim, cuma sabahı nişan hazırlığına gideyim diye plan yaptım. kırılanlar üzülenler olacak, oluyor ama yapabileceğim bişi yok yaaa :(:(:(

12 Haziran 2011 Pazar

oy kullanma telaşesi midemi bulandırıyor

şu oy kullanma işlerine bi gıcık oluyorum anlatamam. aslında bi yandan da en keyifli dönemler. komik komik videolar çıkıyo siyasi liderlerle ilgili. ama bunun bokunu o kadar büyük bi ustalıkla çıkartıyo ki insanlar. püskevit vakası mesela. yemin ederim bi ara feysimi dondurmayı düşündüm sırf bu sebepten. abi tamam güldük eğlendik tadında bırakın di mi? yok illa suyunu çıkartıcaklar bi. rahat edemiyo insanlarımız.

bi de oyunu kime kullanacağını bangır bangır yedi düvele duyuran insanlarımız var. banane arkadaşım! banane senin oyundan. kimciysen kimcisin yani. ama yooook illa bi reklamını yapıcak. illa bi tartışmaya girecek zıt düşüncelerle. eskiden siyasi görüşler saklanırdı herkesin görüşü kendineydi. benim babam hala söylemez inatla kime kullandığını. hee biz biliriz tahmin ederiz o ayrı :)

son olarak kendi düşüncelerini benimsetmeye çalışan tipler var bi de! çünkü biz gerizekalıyız kendimiz düşünemiyoruz, onların akıl vermesi lazım. ney nasılmış neler olmuş neler bitmiş bizim haberimiz yok. onun bizim beynimizi yıkaması gerekiyo, kendi düşüncelerini benimsetmesi gerekiyo. inatla ısrarla da anlatır da anlatır. arkadaşım bi sussan da kafamızı sikmesen afedersin ama. nası itici geliyolar bana öyleleri. ne kadar sevdiğim insan olursa olsun tiksiniyorum ya. dün gece mesela çok sevdiğim bi eski arkadaşımdan mesaj geldi. bilmem bilmem ne için bilmem kime oy kullanıyoruz. te allaaam! çok da severdim kendisini. ama tiksindim yeminle.

bizim evde mesela kimse kimseye sormaz sen napcan kime kullancan diye. konusu bile geçmez. herkesin görüşü kendinedir yani.

valla sıkıldım. bitse de nefes alsak. facebook'a girmekten iğrenir hale geldim.

10 Haziran 2011 Cuma

peri kızı olmak isterdim. gerçek bi peri kızı.

güzel insanları çok kıskanıyorum. hani böyle makyaja ihtiyaç duymayan yüzler oluyoya, bebek gibi. ya da gülüşü çok güzel olan insanlar. perikızı gibi kızlar. çok kibar çok nazik. her bir hareketi çok naif.

bunları sevgilime anlatmayı planlarken bir gün, nasıl dalmışsam uzaklara, eliyle saçlarıma dokundu, televizyon izlediğini düşünüyordum, beni izliyormuş,
"hayatımda tanıdığım en naif insansın" dedi.
mutlu oldum gülümsedim ama inanamadım da pek açıkçası.

yüzümü okşadı, "cildin bebek gibi, yüzün pürüzsüz" (haklıydı, tek bir sivilce çıkmadı şu yaşıma kadar, ergenlik döküntüleri dökmedim, regl öncesi çıkan ufak tefekleri saymıyorum)

sonra tekrar saçlarıma dokundu "saçların upuzun, dalgalı, yumuşacık"..

ellerimi öptü sonra "ellerini de çok seviyorum. en çok onları seviyorum."
işte burada mızıldandım.
küçücük benim ellerim!
"olsun küçük olsun, ne güzel işte. keşke gün içindeki hareketlerini videoya çekebilsem de izlesen, ne kadar güzeller sen bişeyler anlatırken"

O bunları anlatırken kendimi çok tuhaf hissettim. Aklımdan geçenleri okumuşçasına kendimi ne kadar çirkin hissettiğimi görmüşçesine güven tazeliyordu. Oysa ağzımdan tek kelime çıkmamıştı bile henüz.

Bu gün saçlarımı boyadı annem. Kızıla! Kınalı gibi oldum. Hiç içime sinmedi. Oysa kızılı herkes çok yakıştırırdı bana. Belki biraz aktığında daha güzel olurlar. Salı günü sevgilimin yanında olucam. Umarım o beğenir.

8 Haziran 2011 Çarşamba

hep plan hep plan

Günlerdir evdeyim, çok fazla sışarıya çıkmıyorum, zaten çok evcimen bi insanımdır. Evde olmayı severim. Evde yalnız olmayı çok daha fazla severim aslında. Planlarımı yaptım önümüzdeki seneye dair. Yazdan başlayarak hem de. İlk olarak bu yazı olabildiğince sevgilimle ve veda etmek zorunda kaldığım öğrenci evimde geçiricem. Hatta yaz okulum bitene kadar buraya dönmemeyi bile düşünüyorum. Çünkü ömrümün geri kalan her dakikasında o evi o evde yaşadıklarımı çok özlicem biliyorum. Sevgilime gelince, o kadar zor bi zamandan geçtik ki, ama diyorum ki güzel şeylerin olması için demek ki bazen gerçekten felaketler gerekiyormuş. Çoğu zaman krizlerim geliyor ama şu an için allah bozmasın çok iyiyiz. Ve bu yaz için bi kaç yere gitme planlarımız var. Umarım gerçekleşirler. Yaz okulu sonrası belediye de 1 aylık stajım var. En kötüsü ramazana denk geliyor olması heralde. Ama yine de mutluyum. Eylüle kadar boş kalmaya vaktim olmayacak diye. Eylülle beraber kpss için çalışmalarımı arttırmayı belli planlar izleyerek çalışmayı düşünüyorum. Bunun dışında burada bi kursa yazılmayı, spora başlamayı ve her sabah yürüyüş yapmayı (buna hemen yarın başlıycam hatta) planlıyorum. Tezimi de aceleye getirmeden rahat rahat yazıcam. Uzatmadan. Hatta sahile inip sahilde yazmayı falan planlıyorum. Umarım çok bunalmadan çok özlemeden bi sene geçiririm. 8 senedir ailemden uzaktaydım ve eve dönmüş olmak benim için o kadar garip ki. Senenin hesaplarsak yalnızca 1,5 ayını ailemle geçirirken önceden, artık bi sene 365 gün beraber olcaz. Hadi hayırlısı bakalım.

Bunalrı neden buraya yazdım bi fikrim yok. Ama bakıp bakıp yarım bıraktığım olursa devam ettirmek istiyorum. O yüzden sanırım.

4 Haziran 2011 Cumartesi

psikolocik sorunlar

Her insanda olduğu kadar sorunlarım var zannediyordum. Son 2 senedir bu sorunlar artmış olmalı ki vücudum garip tepkimelere girdi. İlk olarak yaralar döktüm. Kurdeşen gibi. Yüzüm hariç her yerimde minik sivilce halinde başlayıp büyük yaralara dönüşen şeyler çıktı. Doktora gittim, tahliller vs, sonuç; psikolojik. Stresmiş sebebi. Oldu peki madem dedim içtim ilaçlarımı geçtiler. O sene inanılmaz sıkıcı bir yaz geçirmiştim. Annemle sorunlarımız vardı, anlaşamıyorduk. Sevgilim uzaktaydı, görüşemiyorduk. Okulumu hiç sevmiyordum. Sonra nefes alamama problemi çıktı ortaya. Gittim doktora. Testler, filmler. Sonuç; psikolojik. Stresmiş sebebi. Yine inanılmaz sıkıcı bir seneydi. Kaldığım yurtta sıkılıyordum, çok yakın bi arkadaşımın annesi gözlerimizin önünde eriyerek vefat etmişti. Sonra o da geçer gibi oldu.

Son zamanlarda da aşırı sıkıntılı bi insan oldum. Okulum bitmiyor sıkıntısı, bizimkilere nasıl açıklıycam derdi, sevgilimle olan sorunlar.. Ufacık şeyleri büyütmeye kendime dert edinmeye başladım. An geliyodu, her şey kocaman oluyodu gözümde. Ufacık şeyle öyle bi büyüyodu ki, nefes alamıyodum, uyuyamıyodum, düşünceleri kafamdan atamıyodum. Çok da dangalak şeyleri sorun ediyodum ayrıca. Ya babam ölürse? Ya sevgilim trafik kazası geçirirse? Saçma sapan yani.

En sonunda ellerim de uyuşmaya başlayınca oturduğum yerde -ki bu da stres ve sinirden oluyordu- soluğu psikiyatristte aldım. Anlattım, anlattım, dinledi. Kaygı bilmemnesi varmış, adını bile tam hatırlamıyorum hastalığımın. Sonra ilaç verdi işte. Paxil diye.

3 kez içtim ilacı. 5 gün uyudum. Arada uyanıp 1 saat falan ayık kalıyodum, sonra tekrar uyku. Kafam saman yığını gibi, her tarafım uyuşuk. Berbat bi his. 3 kezden sonra bıraktım içmeyi. Şimdi tekrar başlasam mı diye düşünüyorum. Çünkü tekrar en başa döndüm. Dayanamıyorum artık. Bu salak ruh halinden kurtulmam gerek. Ama internetten araştırdım ettim. Bırakılması en güç ilaçlardanmış. Korkuyorum açıkçası. Doktorum da diğer şehrimde kaldı. 2 hafta sonra ancak gidebilcem. Offf başlasam mı napsaaaam.

3 Haziran 2011 Cuma

gece gece

4 güzel yıldan sonra ailemin yanına döndüm. Ve inanılmaz derecede sıkıcı bir hayat beni bekliyor biliyorum. Okulumun uzamış olmasına sırf bu yüzden seviniyorum. En azından ara ara da olsa kaçabileceğim bir yer var. İş bulmak çalışmak istemiyorum. Oturup kpss'ye çalışmak daha çok işime geliyor. Ama boş durmak da istemiyorum. Çıldırabilirim. Burası küçük bir yer. Artıları olduğu gibi eksileri de çok. Ama küçük yerleri severim. En azından kalabalık yok. Mesela seneye web tasarım kursu açılacakmış. Ona yazılırım. Orda ev hanımı bir sürü arkadaşım da olur. Günlere katılırım hahaha. Oturup kpss'ye hazırlanırım. Sahile gider tezimi yazarım. Geçiririm bi şekilde. Umarımmm. Ama bir evde anneyle yaşamak çok zor. Bi evde iki yetişkin kadının yaşaması çok zor aslında. Düzen çatışmaları yaşanıyor bolca.
Bu aralar o kadar sıkıcıyım ki. Sanırım tüm sene boyunca da böyle sıkıcı olucam. Hadi hayırlısı.

2 Haziran 2011 Perşembe

yağmur

insanlar onun beni ne kadar sevdiğini iddia etseler de onlar bunu her iddia edişinde ben biraz daha kırılıyorum. beni bunca iyi tanıyan adam beni bu kadar üzmemeliydi bence. o gün yaşadığım hayal kırıklığı ömrümce unutamayacağım kadar kötüydü. o yağmurun altında nereye gideceğimi bilmeden sırılsıklam olana kadar sokaktaki koşturmalarım, gözyaşlarımın yağmura karışması, 5senellik her engeli aşmış aşık olduğum telefonumun ıslanarak ölmesi, insanların yağmur altında çaresiz halime acıyarak bakışları.. her şey o kadar kötü ki. her şey berbat. içimdeki öfke kırgınlık nefret dinmeyecek gibi. her gün defalarca özür dilese de olmuyo bitmiyo geçmiyo. olamayacak da. çok zor. kimseye beddua etmek istemesem de yapamıyorum. bana bunu yaşatanlar da yaşasın bu acıyı. durumu abarttığımı iddia edenler var. ben hiçbir şeyi abartmıyorum. ben bunu haketmiyordum. hayatımı bu kadar doğrular içinde yaşamaya çalışırken sevgilimi üzmemeye çabalarken ben bu kadar üzülmeyi haketmiyordum. sadece canım acıyor.

31 Mayıs 2011 Salı

baskın basanındır

Hayatım darmaduman olmuş gibi. Birisi kalbimi eline almış da avuçları arasında sıkıyor gibi. Boğuluyorum. Canım acıyor. Onlar sıktıkça içimde kırıklar oluşuyor canımı yakıyor sanki.
Yazıyı ekleyişimden 1 saat sonra aradım ve bittiğini söyledim. Böyle bişi olmadığını söyledi, inkar etti, ikna çalışmasına girişti. Telefonu kapatıp otobüse atladım ve 2 saat sonra kapılarının önündeydim. Ve evet kız evdeydi. Benim kadar kıskanç bi insan için sevgilisinin bi kızla aynı evde yaşaması ne demek anlatamam bile. Şu an yazarken bile saç diplerim acıyor. Bunu da geçtim, ev halkı olarak beni enayi yerine koyup bunu bunca zaman saklamış olmalarına hiç katlanamıyorum. Eve girdiğimde halim berbattı. Yağmurda sırılsıklam olmuştum ve makyajım akmıştı yüzüm gözüm simsiyahtı. Korkunç görünüyor olmalıydım. Eğilip converse'lerimi çözecek halim bile yoktu. Beni öyle görünce çok korktu. Ayakkabılarımı çözdü. Eve girdiğimde bağırıp çağıracak gücüm yoktu. O kız evdeydi ve bu benim için o kadar büyük bi hayalkırıklığıydı ki. Güvendiğim adamın bilmem kaçıncı hatasıydı. Yazmaya mecalim yok. Anlatmak o anları tekrar yaşamak gibi. O kadar garip bir gün ve geceydi ki, ben yaşamadım sanki. Sanki bi aşk filminin en gerilimli sahnesini izlemiş gibiydim o anlarda. Unutmak istiyorum. Canım acımasın artık lütfen!

29 Mayıs 2011 Pazar

blog açtım hayatım değişti bok oldu bitti

kocaman eller boğazımda nefes alışıma engelken, ben bigün geleceğine inandığım hayallerime sarılıyorum. lili'ler yaşamalı çünkü.

bu blogu açarkenki niyetim çokça sevdiğim adamla ilgili başıma gelen her türlü güzel olayı anlatmak ilişkime yalnızca olumlu taraflarından bakmak ve mutlu olmaya çabalamaktı. hep mutlu düşünürsem mutlu olurdum çünkü. öyle olmadı.

bu ay bu hafta ve hatta özellikle bu gece hayatım kökten uca değişiyor. diğer değişkenleri geçip yalnızca şunu anlatmak istiyorum; sevgilimi terkediyorum.

bi yerde okumuştum, giden değil kalandır terkeden, giden de bu yüzden gitmiştir zaten.

ne haklı bi cümle. ne doğru.

hayatınızda görmüş görebileceğiniz en kıskanç insanım. sevgilimi dişi sinekten bile kıskanabilecek potansiyele sahibim. ve bu adamla 1 senedir evlerine girip çıkan kızlar yüzünden tartışıp duruyoruz. her seferinde dikkat edeceğine benden habersiz bir şey yapmayacağına dair sözler veriyor. ve bu gece öğreniyorumki 3 kişi yaşadıklarını zannettiğim evlerde 1 aydır 5 kişi yaşıyorlarmış ve eklenen iki kişi bi çift. daha da ötesi benim nefret ettiğim bi çift.

tüm bunların olmasına sebe olan bi arkadaşı var ama kimseye kızmıyorum. kızdığım tek insan sevgilim. beni bu kadar iyi tanırken bunu benden sakladı. hem de 1 aydır!

geçen sabah konuşurken kahvaltı hazırlıyorum dedi, biraz sonra arkadan bi kız sesi, "bunlar harika olmuş yaaa" diye. kim diye sordum. ya blabla ile sevgilisi kahvaltıya geldiler dedi. meğersem adamlar orada yaşıyormuş ve beyimiz bana yalan söylüyormuş!

yemin ederim yok böyle bi olay. ne hissedeyim ne düşüneyim bilmiyorum. tek bildiğim 1 saat sonra arayıp onu terkedeceğim. sonrası için hiçbir şey düşünemiyorum. sanki sonrasında ölcekmişim gibi. sonrası yok. sonrasında dünya duracakmış, film orada bitecekmiş gibi. bunca sene çabaladığım tam herşey düzene giriyor diye düşünürken kaç bininci defa aynı hatayı yaptığı için bitirdiğim bi ilişki. çok garip.

kafam saman yığını gibi. hissedemiyorum, düşünemiyorum en kötüsü uyuyamıyorum.

28 Mayıs 2011 Cumartesi

ilk yazım..

Hayatım boyunca en çok sevdiğim insan olma onuruna sahip olan bir adam var hayatımda. Ve bu adam hayatımın her güzel geçmesini dilediğim gününü zehir etmekte bir numara. Son olarak mezuniyet balomu da mahvetti ve ben bu blogu açtım. Çünkü artık başını şişirebileceğim insanlar olmayacak hayatımda, çevremde. Evime dönüyorum, okulum bitti. Artık yazıcam ve bu şekilde rahatlamaya çalışıcam. Bu da benim kendi terapi yöntemim. Her özendiğim günü 4buçuk senedir istisnasız zehir etti, burnumdan getirdi. Sonra kıskanıyorum dedi. Ben affettim. İnsanlar nasıl katlandığıma şaşırırken ben sevmeye devam ettim.